Bu sabah Tanju Okan’a ait “Eşyalar toplanmış seninle birlikte, Anılar saçılmış odaya her yere” şarkı sözleri dilime dolandı. Mırıldanırken yavaş yavaş karne heyecanı yüzlerine vurmuş sabah erken saatlerde okula giden öğrencileri görünce aklıma MEB tarafından paylaşılan haberini yaptığım, “2019 Yılı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Takvimleri” konulu açıklamasıyla birlikte okullarından ayrılmayı istemeyen ancak sistem kaynaklı eşyalarını toplamak zorunda olan muallakta kalan okul müdürleri de geldi.
Anlayacağınız üzere, Milli Eğitim Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü Aykut BAL imzalı 41289672/10.07.02/9590623 sayılı 2019 Yılı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Takvimleri konulu 15 Mayıs 2019 tarihli resmi yazısının ardından kafalar iyice karıştı.
Odasını toplayan okul müdürleri koli içine koydukları şahsi eşyaları ortada kaldı. Bırakın eşyaları ne olacağı belirsiz olan bu durum bir yönetici için en zor ve sıkıntılı bir süreçtir.
Eğitim hepimizin önem verdiği bir konu ve bu noktada bu işin mutfağında olan yöneticiler için geçen süreçler, son yıllarda sürekli değişen yönetmelikler yönetici motivasyonlarını iyice bozdu.
Okullarda motivasyonu sağlayan okul müdürlerinin üzerinde olan bu motivasyonsuzluk öğrenci ve velilere de yansıyor. 17.Mayıs açıklanması beklenen görevlendirmelerin Haziran sonuna kalması bana göre canla başla çalışmış, okulunu güzel bir ortama dönüştürmüş, başarısı dillerde dolaşan okul yöneticilerine haksızlık yapıldığı, zararın neresinden dönülürse kardır düşüncesiyle ileri tarihe atıldığı yönündedir.
Aslında bu okul yöneticileri konusunda bir önceki yazımda da yazdığım gibi okulunda elini kıpırdatmamış, bir çivi çakmamış, katkı sağlamamış okul başarısından bihaber olup ancak atama vakti gelince "Ya hocam benim okulun durumu hiç iyi değil, şartları daha iyi, evime yakın olan filanca okullara tayin isteyeceğim." Diyenlerle üzerine düşeni yerine getiren, okulunu aldığı yerden yukarılara taşıyan bir yönetici arasında büyük fark ayırt edilmelidir.
Tamam, puan elbette önemli fakat puan alırken çıkan sorular hangi yöneticiye soruluyor? Yöneticilik ne puanla nede kayırma yöntemiyle olmamalıdır.
Okul yöneticisi ilk 2 yıl alışma sonrasında okul kültürü oluşması derken tam kaynaşma, personelini ve velileri tanıma aşamasıyla veriminin arttığı 4 yıl sonra görevden alınmasının en büyük zararı ilerleyen dönemlerde bana göre eğitim camiası içinde olan herkese yansıyacaktır.
Sorunlu yöneticilerle 8 yıl mecburiyetten çalışmak çekilmez diyenler içinde imza yetkisi olan Milli Eğitim Müdürlerine yetki verilmesi düşünülebilir.
Bir okulda hademe, öğretmen 20-30 yıl çalışıyor, idareci 4 yılda bir değişirse çalışanlar idareciye elbette "biz hancı, siz yolcu" gözüyle bakarlar.
Oturduğu makamda diken üstünde olan hiçbir yönetici verimli olamaz. Verimliliğin artması gereken kurumların başında eğitim camiası gelir. Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk eğitimin mutfağından gelen bir kişi olmasından dolayı sanırım bu sorunu kökten çözüme kavuşturacak eğitim camiasının yüzünü güldürecektir. Aksine düşünecek olursak bu durum doğrudan ve dolaylı olarak eğitimin bütün paydaşlarını da olumsuz etkileyecektir.
Hatırlarsanız 24 Nisan 2019 tarihli “Okul Müdürü Nasıl Olmalıdır” başlıklı yazımı noktalarken belirttiğim gibi ''Mevla Görelim Neyler. Neylerse Güzel Eyler.''
MEB için, Mayıs ayı kararsızlık ayı oldu. İnşallah Haziran sonu hayırlı olur…
Günün Sözü: “Kararsızlıklar olumsuz yorumları, gerginlikleri ve beraberinde büyük sorunları getirir. “
Yerelden Ulusala